Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Özdemir Nutku-Hırstan Uzak Bir Tiyatro Adamı
"...1976 yılında ani bir karar ile İzmir'e göç etti.Henüz birçok insanın taşra diye baktığı Ege Üniversitesi'nde tiyatro kürsüsünü kurdu,gençliği yetiştirmeye başladı, eserlerini yazmaya devam etti.Bu dönemde Türk tiyatro tetkiklerine kazandırdığı akademisyenlerin arasında eşi Hülya da vardı."Meddahlık ve Meddah Hikayeleri",Dar'ülbedayi'nin Elli Yılı","IV.Mehmet'in Edirne Şenliği" gibi tiyatro rarihimizi aydınlatan eserler burada kaleme alınmıştır..."
Sayfa 245 - TimaşKitabı okudu
"Sabır, boğaziçi mermerlerini kemiren bir erdemdir."
Sayfa 228
Reklam
Bir kez daha yineliyeyim: meddahın asıl ustalığı makyajsız, giysisiz, orada oturduğu yerde, kendi yüzüyle, tipleri, nesneleri, olayları inandırıcı bir biçimde canlandırmasıyla var olur. Ancak meddah olsun, mukallit olsun, bunlar hikaye anlatırken de taklit yaparken de makyaj yapmazlar ve giyinmezler.
Sayfa 150
Sonuç
Başlarda tamamen dinsel bir nitelik gösteren meddahlık Araplardan Türklere geçtiğinde, Türklerin halk hikayecilerinin özellikleri ile kaynaşmış ve daha çok din dışı, güncel, insan yaşamı ile ilgili hikayeleri, fırkaları ve kahramanlık destanlarını içermiştir. Araplarda peygamberin ve yakınlarının övgüsü ve İslam kültürü içinde çok önemli bir yeri olan meddah, giderek halifelerin, padişahların övgücüsü, daha sonra da yalnızca hikayeler anlatan bir sanatçı durumunu almıştır.
Sayfa 145
Eldeki belgelere göre, XIV. yüzyılda kıssahanların var olduğunu daha önce belirtmiştik. Saraylarda bulunmaları doğal olan bu kıssahanların halk topluluklarında okudukları ya da aktardıkları hikayeler arasında Salsalname, Anter-name, İskender-name, Rüstem-name ve Hamza-name gibi epik ve kahramanlıklaral ilgili konular yer alıyordu. Bu gibi kahramanların övgüsü ile uğraşan bu kıssahanlar XV.yüzyıldan itibaren de meddah olarak anılmaya başlamıştır. Hamzavi'den itibaren Türk halkı içinde ün y apmış olan Hamza-name, halk arasında yaygınlaşmış, yeniçeri ortalarına, sınır boyu kalelerine değin her yana ulaşmıştır.
Sayfa 83
Hükümdar saraylarındaki siyerciler önce Peygamberin gazalarından kesitler okuyan kişilerdi, ama sonradan din dışı konulara ağırlık verdiklerinden bunlara kıssahan denilmeye de başlandı. Giderek bu yöneliş, toplumsal değişimlerin etkisiyle güncel olaylara değinen, günlük yaşayıştan kesitler veren ve günlük gerekçi sahneleri işleyen bir eğilim içine girdi ve sonunda dinleyenlerde daha çok ilgi uyandırmak için taklitleri kapsayan, oyunculuğa yakın bir görünüm aldı.
Sayfa 78
Reklam
XIX. yüzyılın ilk yarısında (1827), Türklerin işlettiği kahvelerin İstanbul'da ve İzmir'de çok az olduğunu belirten bir yabancı, buna karşılık berber dükkanlarının çok sayıda olduğunu söyler; çünkü bunların birçoğu gizli bir kahvehaneyi saklamak için açılan berber dükkanlarıymış. Bu dükkanlara, kahve nargile, çay içmek için gelenler, saç sakal tıraşı için gelenlerden daha çokmuş. Ayrıca birçok kahvehanenin sahibi yeniçerilerdi ve II.Mahmut Yeniçerileri ortadan kaldırdığında çok sayıda kahvehaneyi kapatmıştı. Kahvehanesi olan her yeniçeri, oraya kendi ortası'nın armasını asardı. II.Mahmut bu izleri de ortadan kaldırmak için birçok kahveyi de yıktırdı.
Sayfa 67
Osmanlı Kahvehane Tarihi
Türkiye'de kahvehanelerin ilk açılışı XVI.yüzyılın ikinci yarısına rastlar. Peçevi bunların açılış tarihi için 1554/5 (H.962) yılını, Gelibolulu Ali ise 1552/3 (H.960) yılını verir. Peçevi'ye göre, bu tarihlere gelinceye dek İstanbul'da ve bütün ''Rum Diyarı'nda'' kahve ve kahvehane yoktu. Halep'ten Hakem adında bir adam ve Şam'dan Şems adında biri gelerek Tahtakale'de bir büyük kahvehane açmışlardır. Bu kahvehanelere önce okumayı seven, keyif ehli kişiler gelmiş, buralarda kitap ve gazete okunmuş, tavla, satranç, dama gibi oyunlar oynanmış ve sık sık da meddahların hikaye anlattıkları bir yer olmuştur. Ancak sonradan bu kahvehanelere işi gücü olmayanlar da dolunca, kahvehaneler semtlere ve oraya gelen kimselerin toplumsal ve ekonomik durumuna göre, özelliklerini kazanmışlardır. Ali, bu kahvehanelerin açılmasıyla, oraların bir yandan saygın kişiler, öbür yandan da serseriler ile dolduğunu bellirtir.
Sayfa 65
Meddahlığın, Türk toplumu içinde iki kaynaktan geliştiğini gördük: bunların birincisi, Orta Asya kaynaklı olup Şamanizm'den ozanlara, ozanlardan bakşılara ve aşıklara uzanan din-dışı özellik. Öbürü de İslam kültürünün başlangıcından bu yana geliştirdiği dinsel kökenli özelliktir. Her iki kaynağın da Türk meddahlığının gelişmesinde büyük etkisi olmuştur
Sayfa 18
George Jacob, Türklerin meddahı da, gölge oyunu ve Nasreddin Hoca fıkraları gibi Araplardan aldıklarını savunur. Peygamberi öven meddahların Hicret'ten itibaren varoldukları bilinmektedir. Ancak bu meddahlar yalnızca din kapsamı içinde olan kişilerdir. Oysa Türklerin müslümanlığı kabul etmelerinden önce, gerek şamanlığın, gerekse toplum yapısının etkisiyle hikayecileri ve hikaye anlatan sanatçıları olduğu da herkesçe bilinen bir olgudur.
Sayfa 13
11 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.